iPodlar şarkı sayısı arttıkça ağırlaşıyor Araştırmacıların çalışmalarına göre, iPod ve iPhone gibi MP3 çalarların içlerinde ne kadar çok şarkı varsa, ağırlıkları da şarkı sayısına göre artıyor. Boş bir iPod ile dolu bir iPod arasındaki ağırlık farkı sadece 0.4 gram. Testlere göre boş 16GB iPhone 133.2 gram iken aynı modeldeki 3,500 şarkı içeren iPhone’un ağırlığı 133.6 gram.
Londralı taksi şoförlerinin beyni diğerlerinden daha gelişmiş
Bilim adamları uydulardan yararlanarak Londralı taksi şoförlerinin beyinlerinde yön bulma sistemini araştırdı ve ilginç bulgulara rastladı.
Taksi şoförlerinin beyinleri incelendikten sonra hipokampuslarının diğer insanlara oranla daha büyük olduğu keşfedildi. Hipokampuslar beyindeki ana merkzlerden birisidir. Hafıza ve bilgi depolamadan sorumludur. Kuşlarda ve hayvanlarda da olup yön bulmaya yardım eder. Araştırma, taksi şoförlerinin mesleklerini yaptıkça hipokampuslarının farkedilir bir oranda büyüdüğünü gösterdi.
Köpeklerin bizi anladıklarını mı düşünüyoruz?
İnsanların köpeklerin bizleri anlayıp anlamadıkları hakkındaki düşüncelerini araştırmak adına Pongracz, Miklosi ve Csanyi, Macar köpek sahiplerine anket yaptılar. Köpek sahiplerine köpeklerinin en çok hangi tür seslenmeyi anladıklarını sorduklarında listenin başında köpeğe yöneltilen sorular, birşey yapması için verilen izinler ve bir konu hakkında bilgi verme geldi. Anketin ikinci kısmında ise köpeklerinin emirlere ne kadar uyduklarını sorduklarında cevaplar şu şekildeydi:
• Her türlü koşulda köpekler kendilerine verilen emirlerin yüzde 31’ine uyuyor.
• Köpekler şartlar doğru olduğu zaman, emirlerin yüzde 53’üne uyuyor.
Gıdıklandığımızda gülmeye doğuştan mı programlıyız?
Profesör Clarence Leuba kendi çocuklarını gözlemleyerek gıdıklandığımızda gülmenin doğuştan olup olmadığını öğrenmeye çalıştı. 1933’te ilk çocuğunu gıdıklarken yüzünü maske ile kapatarak yüz ifadesinin görünmesini engelledi. İlk çocuğuyla yaptığı deney bozulunca deneye ikinci çocuğuyla devam etti ve kızını gıdıklarken kendisinin o güne kadar hiç gülmemesine rağmen kızının güldüğünü gördü.
Benzin ile Dizel arasındaki fark nedir? (İki dakikada Bilim)
Ntv’de yayımlanan ”İki dakikada bilim” programında her gün
farklı bilimsel olayların ele alındığı konulardan birisi Benzin ve
Dizel(Mazot) arasındaki fark. Eminim ki pompacı arabanıza yakıt koyarken
düşünmüşsünüzdür ”Neden dizel ile benzin” çıkarılmış diye. Tüm araçlar
için sadece benzin yahut dizel yakıt kullanılamaz mıydı? Ya da ikisini
birleştirip ortaya yeni bir tür çıkarılamaz mıydı?
İsterseniz, İki Dakikada Bilim programının bu mevzuyla ilgili görüşlerine bakalım
Nikola Tesla, bir çok insanın
kim olduğunu bırakın adını bile duymadığı, Dünyanın en önemli
mucitlerinden birisidir. Parayı ve zenginliği değil, insanlık için
yararlı olmayı hedefleyen Tesla’nın başına gelen en talihsiz olay işe
şöyle:
Bir yaz ve arkadaşlarını hemen hiç görmediği bir kız daha geçmek
üzereydi. Yoğun bir tempo ve kararlılıkla çalışmaya devam ediyordu.
Zaman zaman deneyleri hiç umulmadık yönlere sapıyordu ama böyle
zamanlarda da gülümseyerek, Lort Rayleigh‘ın uzmanlaşma hakkında verdiği
açık tavsiyesini hatırlıyordu.
Sonra birdenbire felakete kamçısını şaklattı. 13 Mart 1859 sabahı
saat 02:30′da, 33-35 South Fifth Avenue’daki laboratuvarda yangın
çıkmıştı. İçinde bulunduğu altı katlı bina yerle bir olmuş, hasar
ölçülemeyecek denli büyüktü. Kendisinin ve asistanı Kolman Czito’nun
büyük emek sarf ederek yaptıkları deney aletleri, bulundukları dördüncü
kattan ikinci kata inmişler, erimiş hurda metal yığınına dönmüşlerdi.
Hiç bir şey sigortalı değildi. Olsa bile kayıpları telafi edilemezdi.
Bir milyon doların bile deneylerinin sonuçlarını geri getiremeyeceğini
söylüyordu. Omuzları çökmüş, bitap ve üzgün bir halde sabahın ilk
ışıkları ile birlikte laboratuvarından artakalanların yanından ayrılacak
ve nereye gittiğini, zamanın nasıl geçtiğini fark etmeden, düşünmeden
soğuk New York sokaklarını arşınlamaya başlayacaktı. Johnson’lar telaşla
onu sık sık gittiği yerlerde aramaya konulmuşlardı.
Dünyanın dört bir yanından gazeteler trajediyi duyuruyorlardı: “Bir
yaşam boyu süren çalışmaların meyveleri kül oldu.” “Dahinin alın teri
silindi gitti.” Londra’da yayınlanmakta olan Electrical Worlden büyük kaybın mucidin bedensel çöküşü olduğunu yazıyordu. New York Sun’dan Charles A. Dana ise en büyük takdiri dile getiriyordu: “Nikola
Tesla’nın laboratuvarının içindeki harikalarla birlikte meydana gelen
yıkımı, kişisel bir felaket olmaktan çok uzaktır. Bu, bütün dünyanın
talihsizliğidir. Şu kadarını söylemekle kesinlikle abartmış olmayacağız:
Bu dünya üzerinde yaşayanlar arasında bu genç beyefendi kadar insanlık
için önemli olan kişilerin sayısı bir elin parmakları, belki de tek bir
elin parmağı kadar azdır.”
Radyo, telsiz enerji nakli ve güdümlü taşıtlar ya da sonradan X
ışınları olarak anılacak olan efektler konusunda ve endüstri için büyük
önem taşıyacak sıvı oksijen konusundaki çalışmalarında geldiği noktayı,
ancak yakın asistanları bilebiliyorlardı. Muhtemelen ilk kattaki benzinnedeniyle çıkan yangın sırasında bütün binanın patlamasına yol açanda bu maddeydi.
En sonunda, yangının ertesi günü Katharine tarafından kaleme alınan
duygusal bir mektup Tesla’ya kadar ulaşabilecekti. Onu her yerde
aradıklarını ve bu “telafi edilemeyecek kaybı” yaşarken ona destek
olabilmeyi umduklarını yazıyordu.
“Sanki yer yarıldı da içine girdin… Lütfen seni görmemize izin ver ki
bu korkunç düşünce zihinlerimizden silinsin” diye yalvarıyordu. “Bugün
bu felaketlerin boyutlarını daha içten idrak ettim ve gittikçe artan
endişem nedeniyle, sana mektuplarla iletemeyeceğim gözyaşlarımı
dökmekten bitap düştüm, sevgili dostum. Neden hemen bize gelmiyorsun,
belki sana yardım edebilirdik. Sana destek olamayacak kadar şefkatten
yoksun olduğumuzu düşünme…”
Davetlerini yanıtsız bırakan bu garip adamın hayatını ve mutluluğunu bu kadar çok etkilemesi onun için sorun değildi. Kaynak: Kitap: Zamanın Ötesindeki Deha – Tesla, S.105 – 106 renklist
Madde nedir?
Klasik manada, madde evreni dolduran, hacmi olan nesnelerdir. Aslında yetersiz tanım!…
F=m.a şeklinde ifade edilen denklemi F/a=m şeklinde dönüştürürsek nasıl
ifade ederiz? Sonuçta denklemlerin de birer fiziksel açıklaması var!
Madde, aslında aklınıza gelebilecek masa, sandalye, çilek, havuç,
bilgisayar, su, element, atom, gezegen veya buna benzer hacim kaplayan
nesnelere verilen isimdir. Maddenin özü nedir?
Maddenin yapıtaşları atomlardır. Mesela bugün doktorlardan sık sık
duyduğumuz, kalsiyum tüketin, magnezyum tüketin şeklindeki öneriler
aslında madde önerisidir. Biz de aslında madde bileşenleriyiz. Atomlar
ise çekirdek ve elektronlardan oluşuyor. Elektronlar ışık hızının
altında bir hızla çekirdek etrafında dönmektedir. Çekirdek, nötron ve
protonlardan oluşuyor. Protonlar ise uud kuarklarından, nötronlar ddu
kuarklardan oluşur. Cerndeki deneylerde bu parçacıklar da kafa kafaya
çarpıştırılarak daha alt mertebede hangi parçacıkların olduğunu
gösterecek. Aranan bir özel parçacık var aslında, bunlara girersek
çıkamayız. Aranan olay maddenin özünde ne var? cümlesidir.
Maddenin özüne bakıldığında parçacıklardan oluşuyor, fakat bu
parçacıkların antileri dediğimiz karşıt yüklü olanları da var ki bu
parçacıklar bir araya gelince madde yok olup yerini enerjiye bırakıyor.
Bu da maddenin özünün karmaşık bir yapıdan oluştuğunun bir göstergesi. Madde ve Enerji arasındaki ilişki nedir?
Einstein’in müthiş bir denklemi olan E=mcc veya Enerji=kütle x ışık hızı x ışık hızı şeklindedir.
Bu formül aslında maddenin enerjiye dönüştüğünün bir ispatıdır. Bu
çeşitli deneylerden kanıtlanabildiği gibi. Radyasyon yayan maddelerden
de muhakeme yapabilirsiniz. Sonuçta radyasyon da bir enerji ise ve madde
bu enerjiyi kendiliğinden yayıyorsa, demek ki madde enerjiye dönüşüyor
demelisiniz!
Madem madde enerji ile orantılı, öyleyse madde ile dolup taşan bu
evrende neden soğuktan donuyoruz? Yani neden maddeyi enerjiye dönüştürüp
kullanmıyoruz? Einstein ne demek istiyor bu denklemlerle?
Bu konuya sadece on dakikanızı ayırıp düşünmenizi istirham ediyorum.
Düşünmek beyin elektrik aktivitenizi artıracak ve sizi mutlu edecektir.
Beyninizi düşünüp sorgulamaktan alıkoyan tüm düşünce sistemlerini silin,
öyle düşünün! Madde Antimadde nedir?
Şu gördüğünüz nesnelere karşılık gelen bir de bunların antisi yani
ters yüklü olanları var. Bu hakikaten gerçek. Basit bir örnek verelim,
mecliste elini kolunu sallayarak birbirine parmak sallayan şahısların
parmaklarının atomlarının dizilişini hesaplayıp bunlara karşılık bir
anti parmak oluşturur meclise sokarsanız o parmak sallayanların
parmakları yok olur! Abartmıyorum! Madde ile bu maddeye karşılık gelen
ters yüklü madde birbiri ile çarpışırsa yok olup yerini ışığa bırakıyor.
Yani madde + anti madde = enerji
Son zamanlar madde anti madde tartışması da böyle, ölüm olayı da belki
bizim antimizin gelip bizi bulması olayıdır. Acaba Azrail bir anti madde
midir? Sonuçta melekler enerji kökenli! Bu yüce kitapların
açıklamalarında böyle geçer. Yani meleklerin enerji kökenli olduğunu
yazıyor. Tabi bu bir benzetme demekte fayda var. Aksi halde antimaddeye
tapan bir insanlık yaratma peşinde değilim. Muhakeme yapmanız mecazları
görmeniz açısından faydalı olacaktır. Bakınız: Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran dili adlı eserinde meleklerin bir tür güç kuvvet olduğundan bahseder. Kaynak: Gediz DEMİR ve renklist
Yılan ya da örümcekler
kalbinizin daha hızlı çarpmasına neden olur mu? Ya da topluluk önünde
bir konuşma yapmanız gerekse, avuç içleriniz nemlenmeye başlar mı? Tüm
bu durumlar, pek çok insan için adrenalinin neden olduğu stres tepkisini
tetikler. İlginç olan şu ki bu korku davranımları, panik ataklarda da
görülebileceği gibi görünürde bir tehlike ya da herhangi bir neden
olmasa bile tetiklenebiliyor.
Psikolog ve nörologlar, bu
korku davranımıyla nasıl başa çıkılabileceği konusunda araştırmalarına
devam ediyorlar. Korkulardan kurtulmak, korku veren anıları bellekten
silmek gibi basit bir işlem değil. Bunun yerine fobik kişi, bu korkuyu
tetikleyen anı ya da uyarıcıya sürekli olarak maruz kalarak korku
tepkisini bastırmayı öğrenmeli. Boston Üniversitesi’nin Kaygı
Bozuklukları Merkezi Yöneticisi David Barlow, bazı fobiler için böylesi
bir maruz bırakma tedavisinin %90 oranında başarılı olduğunu söylüyor.
Araştırmacılar, çoğu fobi ve diğer korku hastalıklarının bir şekilde koşullanılmış davranımlar olduğunu ileri sürüyorlar.
Araştırmacılar, çoğu fobi ve
diğer korku hastalıklarının bir şekilde koşullanılmış davranımlar
olduğunu ileri sürüyorlar. Yaklaşık bir yüzyıl önce Rus fizyolog Ivan
Pavlov’un klasik koşullanma deneyi, hayvanların belli uyarıcılara belli
fizyolojik yanıtlar vermeye koşullanabileceğini, bu sayede bu
fizyolojik yanıtların öğretilebileceğini kanıtlamıştı. Bu çalışmadan
yola çıkan Amerikalı psikolog Watson ise, “Küçük Albert ve Beyaz Sıçan”
adıyla anılan ünlü deneyini tasarlamıştı. Deneyde, 11 aylık uysal bebek
Albert’e ne zaman beyaz bir sıçan gösterilse, onu oldukça korkutup
ağlamasına yol açan bir metal sesi de beraberinde eşlik etmişti. Bir
süre sonra beyaz sıçana da ağlama tepkisi veren Albert, bu tepkisini pek
çok beyaz ve tüylü nesneye genelleyerek tavşandan, köpekten, hatta ve
hatta sakalları dolayısıyla Noel Baba’dan bile korkmaya başlamıştı.
Albert’in bu davranımı pek çok psikologca “koşullanılmış korku
davranımı” olarak adlandırıldı.
Korkunun önüne nasıl geçilir?
Tahmin edersiniz bugün,
psikologlar etik nedenlerden ötürü küçük Albert gibi bebekleri
kullanmayı tercih etmiyorlar. Konu üzerinde yapılan deneyler
kemirgenlerle yürütülüyor. Bulgular şöyle olmuş: Organizma, korku verici
uyarıcıyla (metal sesi) özdeşleştirilen nesne ya da özellik (beyaz ve
tüylü olma durumu)’ e bu korku verici uyaran olmadan düzenli olarak
maruz bırakıldığında fobik tepki sönmeye uğruyor, ancak yeni bir
çevrede, ya da stresli şartlarda tekrar geri geliyor. California
Üniversitesi’nden Mark Barad bu durumu şöyle açıklıyor: “Sönme,
baskılayıcı bir öğrenme paradigmasıdır; deneyimlenen ilk korkunun
silinmesi değil.”
Barad’ın üzerinde durduğu bir
diğer önemli noktaysa, öğrenmenin zaman aralıklarına dağıtılarak
gerçekleştirilmesi gerektiği. Bu gerçeklik, öğrencilerin sınav öncesi
gece yaptığı yoğun bilgi yüklemesinin niçin işe yaramadığını
destekliyor. Ancak Barad ve ekibi, yaptıkları bir çalışmada sürpriz
sonuçlar almışlar. Deney, korku verici uyaranla (Küçük Albert
örneğindeki metal sesi), başta nötr olan uyaran (örnekteki beyaz ve
tüylü nesneler) arasındaki ilişkiyi sönmeye uğratarak tedaviyi mümkün
kılma konusunda yapılmış. Fobik hastalar, korktukları uyaran verilmeden,
başta nötr durdukları ve bu uyaranla beraber korkmaya koşullandıkları
nesneye düzenli olarak kısa ama yoğun seanslarla maruz bırakılmışlar. Bu
yolla tedavinin daha etkili olduğu görülmüş. Oysa ekip çalışmanın
başında, öğrenmenin zamana yayılması gerektiğini düşünmüş. Aradaki
ilişkinin sönmeye uğratılması aşamasında, maruz bırakma seanslarının
zamana yayılıp uzun süreç içinde tamamlanmasının daha etkili olacağı
sonucuna varmış. Ekip, klinik uygulamanın fobik hastalar üzerinde
yapılan maruz bırakma tedavisi seanslarının birkaç saat içinde, yoğun
biçimde kısa seanslarla tekrarlanması olduğunu açıklamış.
Barad ve ekibinin bulgusunun
niçin şaşırtıcı olduğu konusunda bir beyin fırtınası yaparsak, şöyle bir
açıklama mümkün olabilir: Ekip, koşullanma yoluyla öğrenmeden
bahsetmekte. Haliyle, ilkel bir öğrenme mekanizması söz konusu. Oysa
sınava çalışırken, bilişsel düzenlemeler, yorumlar gerektiren üst seviye
bir öğrenmeden bahsediyoruz. İşte ikisi arasındaki etkili yöntem
farklılığı da, bu kritik ayrımdan kaynaklanıyor olabilir.
Kaynak: Travis, J. (2004). Fear Not. Science News, 165.
Yaptığı tercihlerden
daha sonra pişman olan tek canlı insan değil. Farelerin de geriye dönüp
değişiklik yapmak istediği anlaşıldı.
Farelerin, daha önce insan dışında hiçbir memelide rastlanmayan biçimde, pişmanlık hissine sahip oldukları ortaya çıktı.
Araştırmacıların
’restoran sırası’’ adını verdiği test, farelerin yemeklerine ulaşmak
için beklediği sürenin, tercihlerini ve daha sonra bu tercihlerle ilgili
davranış farklılıklarını belirledi.
Minnesota
Üniversitesi Profesörü David Redish’in BBC Nature News’e yaptığı
açıklamaya göre, test bir restorantta sırada beklemeye benzetiliyor.
Fareler bazı durumlarda güzel yemekler sunulan,
fakat beklemesi z aman alan taraftan vazgeçip daha az lezzetli
yiyeceklerin olduğu tarafı tercih ediyor.
Fakat
bu durumda sık sık geriye dönüp önceki restorana baktıkları
gözlemleniyor. Lezzetli yiyecekler için beklemeye daha meyilli oldukları
anlaşılan farelerin bu hareketi, onların bireysel tercihlerinin
olduğunu gösteriyor.
Profesör
Redish’e göre, bu testte önemli olan nokta pişmanlık ile
hayalkırıklığını birbirinden ayırmak. Bunu yapmanın yolu ise farelerin
bireysel tercihlerini yapmalarına izin vermek.
Tercihlerin
gözlenmesi iyi ile kötü seçimler arasındaki ayrımı da ortaya çıkarıyor.
Farelerin bazen iyi olanı atladıkları ve kötü tercihlerle yüzleştikleri
farkediliyor.
Nature Neuroscience’ta yayımlanan bu araştırma, pişmanlığın sadece insana has bir duygu olmadığını gözler önüne seriyor.
İnsan
beyninin orbitofrontal korteks adlı parçasının pişmanlık sırasında
aktif olduğunu söyleyen Profesör Redish, bir hata yaptıklarını
farkettiklerinde farelerin beyinlerindeki aynı bölgenin de uyarıldığını
söylüyor.
2012 tarihinde ilk kez hadron
çarpışmasını gerçekleştiren ve dünyada en büyük ilklerden birine imza
atan bilim insanları artık bir atomu üç metre öteye gönderebiliyor.. Bu
sonuçla hareket edilecek olursa insanların ışınlanması
artık hayal değil. Bilim adamları uzak bir tarihte
(Kesin olarak herhangi bir zaman diliminden bahsedilemiyor. ) insanların
Uzay Yolu serisindeki gibi ışınlanarak bir yerden başka yere
nakledilmelerinin mümkün olacağını açıkladı. Araştırmacılar, atomun
taşınması gibi insan da dahil olmak üzere büyük nesnelerin
ışınlanmasının fizik kurallarına aykırı bir durum olmadığını
belirttiler.
Hollanda’da Delft Teknoloji Üniversitesi görevli olan Profesör
Robert Hanson şunları aktardı: “Atomları ışınlamayı başardık. Temelde
atomları bir yerden başka bir yere teleport edebiliyorsak prensip olarak
kendimizi de ışınlayabilmemiz mümkündür. Ama yine de bu ancak uzak bir
gelecekte mümkün olabilir.”
Kayynak:renklist
1)-Sabahları elma kahveden daha fazla uykunuzu açar. 2)-Yerçekimsiz ortamda mum alevi küre şeklinde olur. 3) -Çin'de İngilizce konuşan kişi sayısı Amerika'dan daha fazladır. 4) -Elma, soğan ve patatesin tadı aynıdır. Fark sadece tamamen kokularından kaynaklanır. 5)-Michel Jordan bir yılda Nike'den ve personelinin hepsinden fazla para kazanıyor 6) -ABD, Ohio'da lisans olmadan fare yakalamak yasaktır. 7) -Eğer aynı zamanda aksırır, hıçkırır ve gaz çıkarırsanız, patlarsınız 8)-Birinci Dünya Savaşında Fransa ülkedeki tüm taksileri devraldı ve askerler bu taksilerle taşındı. 9)-1994 'de, Bulgaristan futbol takımı oyuncularının hepsinin isminin sonu "OV" ile bitiyordu. 10)-Sivrisinek
kovucu spreyler sinekleri kovmaz, sizi gizler. Sivrisineğin alıcılarını engelliyerek sizin orada oldunuzu anlamalarını engeller 11)-Kahve sarhoş bir insanın ayılmasına yardımcı olmaz.Hatta alkolün etkisinin artmasına yol açar. 12)-Sigara çakmağı kibritten önce bulundu. 13)-Pisagor sokak dövüşü spor dalında olimpiyat şampiyonu olmuştur. 14)-Stockholm kraliyet kütüphanesinde muhafaza edilen "Şeytan İncili" kitabının ağırlığı 350 kg.dır. 15)- Monako'nun ulusal orkestrası ordusundan daha geniş bir kadroya sahiptir. 16)-Apple'ın simgesindeki elmanın ısırılmış olmasının sebebio elmanın domates olmadığını göstermektir VE DAHA NELER.....
.
Dünya'daki en büyük gök
taşı Hoba 1920 yılında Namibya'da bulunmuştur. Yaklaşık 80 000 yıl önce
Dünya'ya çarptığı tahmin ediliyor. Hoba isimli gök taşı 50 ton
ağırlığında ve 9 metreküp hacmindedir.
Dünya'daki en büyük gök
taşı Hoba 1920 yılında Namibya'da bulunmuştur. Yaklaşık 80 000 yıl önce
Dünya'ya çarptığı tahmin ediliyor. Hoba isimli gök taşı 50 ton
ağırlığında ve 9 metreküp hacmindedir.
13.
yüzyılın başlarında Avrupa çok ciddi karışıklıklar içindeydi. Kutsal
Roma-Cermen İmparatorluğu parçalanmaya yüz tutmuş, taht adayları
nedeniyle kanlı bir iç savaşa tutuşmuştu. Fransa ile İngiltere
arasında fiilen savaş olmasa bile çok gergin ilişkiler hüküm sürüyordu.
1198'de Papa seçilen III. Innocentius, feodal egemenler arasındaki bu
parçalanmışlığı gidermek ve orta doğuyu tekrar Avrupa'nın egemenlik
alanına katabilmek için bir haçlı seferi çağrısı yaptı.
2.
Haçlı
seferinin resmi amacı Kudüs'ü ele geçirmekti. Fakat Kudüs'ün doğrudan
bir saldırıyla ele geçirilemeyeceği, daha önceki seferlerden edinilen
tecrübelerle sabitti. Bu yüzden evvelce Aslan Yürekli Richard'ın da
belirttiği gibi, Müslümanları önce en zayıf noktalarından vurmak
gerekiyordu. Bu en zayıf nokta Mısır'dı.
Yeni stratejiye göre haçlılar önce Mısır'a asker çıkartacak, Nil
deltasını ele geçirecek, Mısır'ı bir Hıristiyan üssü haline getirdikten
sonra, Filistin ve Kudüs'ü kolay bir şekilde ele geçireceklerdi.
3.
Haçlı ordusunun Mısır'a
deniz yoluyla gitmesi gerekiyordu. Yaklaşık 35.000 kişiden oluşan
ordunun Mısır'a götürülmesi için, dönemin en büyük deniz güçlerinden
olan Venedik'!e teklif götürüldü. Venedik doçu, uzun pazarlıklardan
sonra 85.000 gümüş Mark karşılığında haçlı seferine katılmayı ve orduyu
Mısır'a nakletmeyi kabul etti. Ancak bu görüşmelerin yapıldığı esnada
Mısır'da bulunan bir Venedik ticaret heyeti, Mısır'la son dere kârlı bir
ticaret anlaşması imzalamıştı. Bu anlaşmayı bozmak istemeyen yaşlı
Venedik doçu, haçlı seferini başka bir hedefe, yani Konstantinopolis'e
yöneltmeyi düşünmeye başlamıştı.
4.
Bu
düşüncelerini haçlı ordusunun başında bulunan Bonifacio isimli soylu,
Bizans İmparatoru III. Aleksios Angelos'un Avrupa'da bulunan yeğeniyle
görüştü. Taht üzerinde hak iddia eden genç Aleksios, Bonifacio ile bir
anlaşma yaptı. Bu anlaşmaya göre, şayet Konstantinopolis ele geçirilip
imparatorluk tacı kendisine verilecek olursa, her şeyden önce Venedik'in
aslında haçlılarca karşılanması gereken asker nakil ücretini
ödeyecekti. Haçlı güçlerinin Mısır'a naklini sağlayacak, üstelik bu sefere 10.000 Bizans askeriyle katılacaktı. Zapt edilecek Kudüs ve Filistin
topraklarını korumak için, 500 şövalyeyi daimi olarak finanse edecekti.
Ayrıca bölünmüş kiliseyi yeniden birleştirecek, yani Ortodoks kilisesi,
Katolik kilisesine bağlanacaktı.
5.
Bu inanılmaz vaatler karşısında, aslında Hıristiyanlara karşı sefer açılmasını istemeyen Papa'nın bile gözleri kamaştı. Zaten Bizans'ın
zenginliği dilden dile bir efsane gibi anlatılıyordu. Şehrin savaşla
ele geçirilmesi halinde, ortaçağda adet olduğu üzere, askerler şehri tam
üç gün boyunca yağmalayabilecekti. Bundan ötürü askerler arasında da bu
haber kısa sürede yayıldı ve haçlı ordusu doğruca Bizans'a yöneldi.
6.
Haçlı
ordusunu taşıyan Venedik gemileri, 24 Haziran 1203'de Konstantinopolis
önüne demir attılar. Bir önceki imparator döneminde şehrin donanmasına
özen gösterilmemiş olduğu için, Bizans'ın elinde sadece birkaç eski
savaş gemisi vardı. Bu yüzden haçlılara karşı denizden karşı
koyamadılar. Bir zincir germek suretiyle Haliç'i kapadılarsa da, haçlı
gemileri kısa sürede bu zinciri parçalamayı başardı. 17 Temmuz'da
Venedikliler deniz tarafından, diğer Haçlılar da kara tarafından büyük
bir saldırı başlattılar. Venedikliler kısa sürede deniz surlarını aşarak
şehri girdiler, o bölümde bulunan evleri ateşe verdiler. İmparator III.
Aleksios Angelos, kara tarafında haçlılarla mücadele etmeye çalıştıysa
da başarılı olamadı. Aynı günün gecesinde kızı İrene ve 500 kilo altınla
birlikte şehirden kaçtı ve Trakya'ya sığındı.
7.
Sonrasında şehrin direnişi kırıldı ve haçlılar şehri ele geçirdiler. Konstantinopolis
hükümdarsız kaldı ve alelacele toplanan bir devlet konseyinde,
gözlerine mil çekilerek zindana atılmış olan eski imparator II. İsaakios
Angelos'un imparatorluk tahtına oturtulmasına karar verildi. II.
İsaakios'un gözleri kördü; Bizans hukukuna göre körler imparator
olamazdı; bu nedenle oğlu İsaakios, IV. İsaakios Angelos ismiyle tahta
ortak yapıldı. Haçlılar, Haliç'in karşı yakasında Galata dışında bir
ordugâha çekildiler. Genç Aleksios Angelos'un etmiş olduğu vaatleri
yerine getirmesini istediler.
8.
Ancak
yeni ve genç imparator, haçlıların isteklerini karşılamak niyetinde
değildi. Zaten yapacak olsa bile, haçlılar her halükârda şehri işgal
edeceklerdi, çünkü Venediklilerin artık Mısır'ı ele geçirmek gibi bir amaçları kalmamıştı. İstanbul'u
zapt ederek burada kendilerinin denetiminde bir Latin İmparatorluğu
kurmak, böylece de denizlerin tek hakimi olmak istiyorlardı. Kendi
aralarında ne yapacaklarını tartışırken, Bizanslı bir soylu olan Dukas,
haçlılarca tahta çıkartılmış olan İmparator IV. İsaakios'u tahttan
indirerek öldürdü ve kendisini imparator ilan etti.
9.
Sonrasında
haçlılar şehre saldırdılar ve 12Nisan 1204'de ele geçirdiler.
Konstantinopolis tam üç gün boyunca yağma edildi. Şehrin binlerce yıllık
tarihi boyunca toplanmış olduğu servetler, sanat eserleri, kültür
hazineleri çalınarak Avrupa'ya kaçırıldı. Ayasofya
talan edildi, kütüphanesinde bulunan el yazması antik kitaplar ateşe
verildi. Konstantinopolis'i talandan sonra merkezi bir yerde toplanıp
değerlendirilen talan eşyalarının resmen bildirilen değeri 300.000 gümüş
Mark'a karşılık geldi; bunun 150.000 Mark'ı Venediklilere verildi;
50.000 mark Avrupalı haçlı ordulara bırakıldı; kalan para Venedikliler
ile diğer Avrupalılar arasında eşit olarak paylaştırıldı. Ancak bir
kısım tarih yazarına göre, bu paylaşımdan kaçırılan servet, en az
900.000 Mark tutarındaydı.
10.
Haçlılar
şehirde bir Latin İmparatorluğu kurarak, başına I. Baodin adında bir
soyluyu geçirdiler. Venedikliler şehrin bir kısmına yerleştiler ve kendi
yönetimlerini kurdular. Bu imparatorluk 1261 yılına kadar yaşayabildi;
bu tarihte İznik imparatoru VIII. Mikhail Paleoloigos şehri ele
geçirerek Doğu Roma İmparatorluğu'nu tekrar kurdu ve Latinleri kovdu.
Eğer
11. doğum gününüzde, Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu'ndan kabul
mektubu almadıysanız, sizin için ikinci bir seçenek olabilecek
Polonya'daki bu okulda şansınızı denemelisiniz. Evet, Polonya'da bulunan
bu okulun adı Czocha Cadılık ve Sihirbazlık Koleji. Yalnızca 18
yaşından büyüklerin eğitim görebildiği bu okulda Hogwarts özleminizi
ortaya koyabilir ve Harry Potter'ın büyülü dünyasını yeniden yaratabilirsiniz.Ne kadar doğru bilinmez ama bazı insanlar değişik yaratıklar gördüğünü söylüyorlar.Fakat gerçekten ilginç ve eğlenceli bir atmosfer olduğu kesin Kaynak: http://mashable.com/2014/12/04/czocha-wi...
1. Okulun kasvetli görünümü ve Orta Çağ'a ait mimarisi:
Hogwarts
benzeri bu koleje kabul edilen her öğrenci, 5 tip evden bir tanesine
yerleştiriliyor: Bu evlerin adları Durentius, Faust, Libussa, Molin ve
Sendivogius. İlgilenenler için; 49 sayfalık bir PDF dosyası, bu evlerde
hayatın nasıl olduğu hakkında detaylı bilgiler içeriyor.
Bu yıl
süren bu programı tamamlamak için yalnızca 4 gün gerekiyor. Czocha
Kalesi'nde geçirdiğiniz süre içerisinde, sizden bir uzmanlık alanı
seçmeniz isteniyor ve seçilebilecek alanlar arasında Auror, Lanet
Bozucu, İyileştirici, Büyüzoolog, ve Konuşulamayanlar gibi uzmanlıklar
bulunuyor. Yani ister Harry Potter
ile birlikte suçlara karşı savaşmak isteyin, ister Voldermort'un
mirasını yaşatmaya çalışın, bu okulda size göre bir şey mutlaka
olacaktır.
2. Sanırım bir öğrenci dönem ödevini hazırlıyor:
Geçtiğimiz kasım ayınca, 11 farklı ülkeden yaklaşık 200 kişi Czocha
Cadılık ve Sihirbazlık Koleji'nin bulunduğu Czocha Kalesi'nde bir araya
geldi. Bir sonraki eğitim 16-19 Nisan 2015 tarihlerinde
gerçekleştirilecek. Bu okulda eğitim görmek için ödemeniz gereken tutar
345 dolar. Bir büyücü olmayı öğrenmek ve bu alanda diploma sahibi olmak
için oldukça makul bir fiyat değil mi
Rüyalarınızı
kontrol etmek sandığınızdan çok daha kolay. Daily Mail'e göre, dünyada
yaşayan her sekiz kişiden biri kontrol edebildiği bir rüya görecek.
Rüyalarınızı nasıl kontrol edebileceğinizi size anlatmadan önce, uykunun
evrelerini bilmekte fayda var; Kaynak: http://all-that-is-interesting.com/contr...
1. Uykuya
daldıktan sonra farklı uyku aşamaları arasında gidip geliyoruz. Bu
durumun ana sebebi, beyin dalgalarımızda meydana gelen frekans
değişimleri.
2. REM
(hızlı göz hareketi) evresi esnasında, gözlerimiz göz kapaklarımızın
altında ileri geri hareket eder. Bu hareketleri belirleyen etmen,
gördüğümüz rüyada nereye baktığımızdır.
3. Uykuya daldıktan yaklaşık olarak 90 dakika sonra REM evresine geçiyoruz.
4. Yetişkin bir insanın uyuduğu saatlerin %20-25 kadarı REM aşamasında geçiyor.
5. Farklı anlarda, 40 Hz beyin dalgalarının MRI görüntüleri:
6. Bilim adamlarına göre, rüyalarını kontrol edebilen insanların en genel özellikleri:
7. Eğer bu özellikler sizde yoksa üzülmeyin çünkü bazı yöntemleri takip ederek herkes rüyalarını kontrol edebilir.
8. Yapmanız gereken en önemli şey: Rüyalarınızı hatırlayın.
Geçmişte
gördüğünüz rüyaları hatırlamak, size rüyalarınızda sürekli olarak
karşılaştığınız temaları keşfetme şansı verecektir. Örneğin bu iş için
bir not defteri ayırabilirsiniz; uykudan uyandığınız anda o gün
gördüğünüz rüyayı bu deftere yazın ve rüyanın ana temasını da mutlaka
ekleyin. İlerleyen günlerde vakit buldukça rüyalarınızı okuyun ve
onlarla olabildiğince aşina hale gelin.
9. Rüyalarınızın analizini yapın.
Birkaç
hafta günlük şeklinde rüyalarınızı yazdıktan sonra, yazdıklarınızı
gözden geçirin ve gördüğünüz rüyalar arasında bağlantılar kurmaya
çalışın. Sürekli ortaya çıkan kişiler, gidilen yerler, karşılaşılan
semboller veya sık sık rüyalarınızda deneyimlediğiniz eylemler gibi, tüm
rüyalarınızın ortak noktalarını bulmaya çalışın.
10. Melatonin
hormonunun rüya kontrolünde çok önemli bir payı olduğu bilinmekte. Bu
hormon REM evresini tetikliyor ve rüyalarınızın daha canlı olmasını
sağlıyor.
Beyaz hardal, karalahana, badem ve ayçekirdeği en çok melatonin içeren besinlerden birkaçı.
11. Gerçekliği kontrol edin.
Bir
rüya belirtisiyle karşılaştığınız zaman bunun gerçek olup olmadığını
kontrol edin. Örneğin sürekli rüyalarınızda gördüğünüz bir yüzü şu an
görüyorsunuz. Bu bir rüya mı? Yoksa gerçek mi? Bu sayede, rüya kontrolü
sağlamanız çok daha kolay olacaktır.
12. Zamanı baz alın.
Saatinize
bakın, gözlerinizi bir başka tarafa çevirin ve yeniden saatinize bakın.
Yalnızca birkaç saniye mi geçmiş? Yoksa birkaç saat mi? Rüya gördüğümüz
esnada, beynimizin rakamlarla arası hiç iyi değildir. Eğer saatinize
ikince kez baktığınızda aradan anormal bir sürenin geçtiğini
görüyorsanız, o zaman rüyadasınız demektir ve onu istediğiniz gibi
kontrol edebilirsiniz!
13. Süper güçlerinizi kullanın.
Uçmayı
deneyin veya ağzınızı ve burnunuzu kapatıp nefes almaya çalışın,
bunları yapabiliyor musunuz? Cevap evet ise, istediğiniz her şeyi
yapabilirsiniz demektir.
14. Dış görünüşünüzü değiştirin.
Karşınızdaki
aynaya bakın ve kendinizi dilediğiniz gibi görün. Ellerinize bakın,
eksik ya da fazladan parmak var mı? Cevabınız evet ise, kontrol
edebildiğiniz bir rüyanın içerisindesiniz ve bu nedenle dilediğiniz her
şeyi yapabilirsiniz demektir.
15. Telekinetik yeteneklerinizi kullanın.
Örneğin zihninizle ışıkları açıp kapatmayı veya nesneleri hareket ettirmeyi deneyin.
16. Son
olarak, rüya kontrolü üzerine ciddi çalışmalar yürüten Dr. Stephen
LaBerge'den bir alıntı yapalım: "Eğer hayatımızın üçte birini uyuyarak
geçirmek zorundaysak, o halde neden rüyalarımızda da kendi irademizle
yaşamayalım?"