Herkese Açık Yeni,Farklı ve ilginç içerik paylaşımlı alıntı ağırlıklı site Küfür Yasaktır
atatürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
atatürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
6 Ocak 2015 Salı
Facebook grubumuz Açıldı!
facebook: https://www.facebook.com/groups/1508952106036399/
1 Ocak 2015 Perşembe
Nikola Tesla’nın laboratuvarında çıkan yangın
Nikola Tesla’nın laboratuvarında çıkan yangın

Bir yaz ve arkadaşlarını hemen hiç görmediği bir kız daha geçmek üzereydi. Yoğun bir tempo ve kararlılıkla çalışmaya devam ediyordu. Zaman zaman deneyleri hiç umulmadık yönlere sapıyordu ama böyle zamanlarda da gülümseyerek, Lort Rayleigh‘ın uzmanlaşma hakkında verdiği açık tavsiyesini hatırlıyordu.
Sonra birdenbire felakete kamçısını şaklattı. 13 Mart 1859 sabahı saat 02:30′da, 33-35 South Fifth Avenue’daki laboratuvarda yangın çıkmıştı. İçinde bulunduğu altı katlı bina yerle bir olmuş, hasar ölçülemeyecek denli büyüktü. Kendisinin ve asistanı Kolman Czito’nun büyük emek sarf ederek yaptıkları deney aletleri, bulundukları dördüncü kattan ikinci kata inmişler, erimiş hurda metal yığınına dönmüşlerdi.
Hiç bir şey sigortalı değildi. Olsa bile kayıpları telafi edilemezdi. Bir milyon doların bile deneylerinin sonuçlarını geri getiremeyeceğini söylüyordu. Omuzları çökmüş, bitap ve üzgün bir halde sabahın ilk ışıkları ile birlikte laboratuvarından artakalanların yanından ayrılacak ve nereye gittiğini, zamanın nasıl geçtiğini fark etmeden, düşünmeden soğuk New York sokaklarını arşınlamaya başlayacaktı. Johnson’lar telaşla onu sık sık gittiği yerlerde aramaya konulmuşlardı.
Dünyanın dört bir yanından gazeteler trajediyi duyuruyorlardı: “Bir yaşam boyu süren çalışmaların meyveleri kül oldu.” “Dahinin alın teri silindi gitti.” Londra’da yayınlanmakta olan Electrical World en büyük kaybın mucidin bedensel çöküşü olduğunu yazıyordu. New York Sun’dan Charles A. Dana ise en büyük takdiri dile getiriyordu: “Nikola Tesla’nın laboratuvarının içindeki harikalarla birlikte meydana gelen yıkımı, kişisel bir felaket olmaktan çok uzaktır. Bu, bütün dünyanın talihsizliğidir. Şu kadarını söylemekle kesinlikle abartmış olmayacağız: Bu dünya üzerinde yaşayanlar arasında bu genç beyefendi kadar insanlık için önemli olan kişilerin sayısı bir elin parmakları, belki de tek bir elin parmağı kadar azdır.”

Radyo, telsiz enerji nakli ve güdümlü taşıtlar ya da sonradan X ışınları olarak anılacak olan efektler konusunda ve endüstri için büyük önem taşıyacak sıvı oksijen konusundaki çalışmalarında geldiği noktayı, ancak yakın asistanları bilebiliyorlardı. Muhtemelen ilk kattaki benzin nedeniyle çıkan yangın sırasında bütün binanın patlamasına yol açanda bu maddeydi.
En sonunda, yangının ertesi günü Katharine tarafından kaleme alınan duygusal bir mektup Tesla’ya kadar ulaşabilecekti. Onu her yerde aradıklarını ve bu “telafi edilemeyecek kaybı” yaşarken ona destek olabilmeyi umduklarını yazıyordu.
“Sanki yer yarıldı da içine girdin… Lütfen seni görmemize izin ver ki bu korkunç düşünce zihinlerimizden silinsin” diye yalvarıyordu. “Bugün bu felaketlerin boyutlarını daha içten idrak ettim ve gittikçe artan endişem nedeniyle, sana mektuplarla iletemeyeceğim gözyaşlarımı dökmekten bitap düştüm, sevgili dostum. Neden hemen bize gelmiyorsun, belki sana yardım edebilirdik. Sana destek olamayacak kadar şefkatten yoksun olduğumuzu düşünme…”
Davetlerini yanıtsız bırakan bu garip adamın hayatını ve mutluluğunu bu kadar çok etkilemesi onun için sorun değildi.

Kaynak: Kitap: Zamanın Ötesindeki Deha – Tesla, S.105 – 106 renklist
Madde,Antimadde nedir?

Madde nedir?
Klasik manada, madde evreni dolduran, hacmi olan nesnelerdir. Aslında yetersiz tanım!…
F=m.a şeklinde ifade edilen denklemi F/a=m şeklinde dönüştürürsek nasıl ifade ederiz? Sonuçta denklemlerin de birer fiziksel açıklaması var!
Madde, aslında aklınıza gelebilecek masa, sandalye, çilek, havuç, bilgisayar, su, element, atom, gezegen veya buna benzer hacim kaplayan nesnelere verilen isimdir.
Maddenin özü nedir?
Maddenin yapıtaşları atomlardır. Mesela bugün doktorlardan sık sık duyduğumuz, kalsiyum tüketin, magnezyum tüketin şeklindeki öneriler aslında madde önerisidir. Biz de aslında madde bileşenleriyiz. Atomlar ise çekirdek ve elektronlardan oluşuyor. Elektronlar ışık hızının altında bir hızla çekirdek etrafında dönmektedir. Çekirdek, nötron ve protonlardan oluşuyor. Protonlar ise uud kuarklarından, nötronlar ddu kuarklardan oluşur. Cerndeki deneylerde bu parçacıklar da kafa kafaya çarpıştırılarak daha alt mertebede hangi parçacıkların olduğunu gösterecek. Aranan bir özel parçacık var aslında, bunlara girersek çıkamayız. Aranan olay maddenin özünde ne var? cümlesidir.
Maddenin özüne bakıldığında parçacıklardan oluşuyor, fakat bu parçacıkların antileri dediğimiz karşıt yüklü olanları da var ki bu parçacıklar bir araya gelince madde yok olup yerini enerjiye bırakıyor. Bu da maddenin özünün karmaşık bir yapıdan oluştuğunun bir göstergesi.

Madde ve Enerji arasındaki ilişki nedir?
Einstein’in müthiş bir denklemi olan E=mcc veya Enerji=kütle x ışık hızı x ışık hızı şeklindedir.
Bu formül aslında maddenin enerjiye dönüştüğünün bir ispatıdır. Bu çeşitli deneylerden kanıtlanabildiği gibi. Radyasyon yayan maddelerden de muhakeme yapabilirsiniz. Sonuçta radyasyon da bir enerji ise ve madde bu enerjiyi kendiliğinden yayıyorsa, demek ki madde enerjiye dönüşüyor demelisiniz!
Madem madde enerji ile orantılı, öyleyse madde ile dolup taşan bu evrende neden soğuktan donuyoruz? Yani neden maddeyi enerjiye dönüştürüp kullanmıyoruz? Einstein ne demek istiyor bu denklemlerle?
Bu konuya sadece on dakikanızı ayırıp düşünmenizi istirham ediyorum. Düşünmek beyin elektrik aktivitenizi artıracak ve sizi mutlu edecektir. Beyninizi düşünüp sorgulamaktan alıkoyan tüm düşünce sistemlerini silin, öyle düşünün!

Madde Antimadde nedir?
Şu gördüğünüz nesnelere karşılık gelen bir de bunların antisi yani ters yüklü olanları var. Bu hakikaten gerçek. Basit bir örnek verelim, mecliste elini kolunu sallayarak birbirine parmak sallayan şahısların parmaklarının atomlarının dizilişini hesaplayıp bunlara karşılık bir anti parmak oluşturur meclise sokarsanız o parmak sallayanların parmakları yok olur! Abartmıyorum! Madde ile bu maddeye karşılık gelen ters yüklü madde birbiri ile çarpışırsa yok olup yerini ışığa bırakıyor. Yani madde + anti madde = enerji
Son zamanlar madde anti madde tartışması da böyle, ölüm olayı da belki bizim antimizin gelip bizi bulması olayıdır. Acaba Azrail bir anti madde midir? Sonuçta melekler enerji kökenli! Bu yüce kitapların açıklamalarında böyle geçer. Yani meleklerin enerji kökenli olduğunu yazıyor. Tabi bu bir benzetme demekte fayda var. Aksi halde antimaddeye tapan bir insanlık yaratma peşinde değilim. Muhakeme yapmanız mecazları görmeniz açısından faydalı olacaktır.
Bakınız: Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran dili adlı eserinde meleklerin bir tür güç kuvvet olduğundan bahseder.
Kaynak: Gediz DEMİR ve renklist
Neden Korkuyoruz?
Nelerden korkarsınız?
Yılan ya da örümcekler
kalbinizin daha hızlı çarpmasına neden olur mu? Ya da topluluk önünde
bir konuşma yapmanız gerekse, avuç içleriniz nemlenmeye başlar mı? Tüm
bu durumlar, pek çok insan için adrenalinin neden olduğu stres tepkisini
tetikler. İlginç olan şu ki bu korku davranımları, panik ataklarda da
görülebileceği gibi görünürde bir tehlike ya da herhangi bir neden
olmasa bile tetiklenebiliyor.
Psikolog ve nörologlar, bu
korku davranımıyla nasıl başa çıkılabileceği konusunda araştırmalarına
devam ediyorlar. Korkulardan kurtulmak, korku veren anıları bellekten
silmek gibi basit bir işlem değil. Bunun yerine fobik kişi, bu korkuyu
tetikleyen anı ya da uyarıcıya sürekli olarak maruz kalarak korku
tepkisini bastırmayı öğrenmeli. Boston Üniversitesi’nin Kaygı
Bozuklukları Merkezi Yöneticisi David Barlow, bazı fobiler için böylesi
bir maruz bırakma tedavisinin %90 oranında başarılı olduğunu söylüyor.
Araştırmacılar, çoğu fobi ve diğer korku hastalıklarının bir şekilde koşullanılmış davranımlar olduğunu ileri sürüyorlar.
Araştırmacılar, çoğu fobi ve
diğer korku hastalıklarının bir şekilde koşullanılmış davranımlar
olduğunu ileri sürüyorlar. Yaklaşık bir yüzyıl önce Rus fizyolog Ivan
Pavlov’un klasik koşullanma deneyi, hayvanların belli uyarıcılara belli
fizyolojik yanıtlar vermeye koşullanabileceğini, bu sayede bu
fizyolojik yanıtların öğretilebileceğini kanıtlamıştı. Bu çalışmadan
yola çıkan Amerikalı psikolog Watson ise, “Küçük Albert ve Beyaz Sıçan”
adıyla anılan ünlü deneyini tasarlamıştı. Deneyde, 11 aylık uysal bebek
Albert’e ne zaman beyaz bir sıçan gösterilse, onu oldukça korkutup
ağlamasına yol açan bir metal sesi de beraberinde eşlik etmişti. Bir
süre sonra beyaz sıçana da ağlama tepkisi veren Albert, bu tepkisini pek
çok beyaz ve tüylü nesneye genelleyerek tavşandan, köpekten, hatta ve
hatta sakalları dolayısıyla Noel Baba’dan bile korkmaya başlamıştı.
Albert’in bu davranımı pek çok psikologca “koşullanılmış korku
davranımı” olarak adlandırıldı.
Korkunun önüne nasıl geçilir?
Tahmin edersiniz bugün,
psikologlar etik nedenlerden ötürü küçük Albert gibi bebekleri
kullanmayı tercih etmiyorlar. Konu üzerinde yapılan deneyler
kemirgenlerle yürütülüyor. Bulgular şöyle olmuş: Organizma, korku verici
uyarıcıyla (metal sesi) özdeşleştirilen nesne ya da özellik (beyaz ve
tüylü olma durumu)’ e bu korku verici uyaran olmadan düzenli olarak
maruz bırakıldığında fobik tepki sönmeye uğruyor, ancak yeni bir
çevrede, ya da stresli şartlarda tekrar geri geliyor. California
Üniversitesi’nden Mark Barad bu durumu şöyle açıklıyor: “Sönme,
baskılayıcı bir öğrenme paradigmasıdır; deneyimlenen ilk korkunun
silinmesi değil.”
Barad’ın üzerinde durduğu bir
diğer önemli noktaysa, öğrenmenin zaman aralıklarına dağıtılarak
gerçekleştirilmesi gerektiği. Bu gerçeklik, öğrencilerin sınav öncesi
gece yaptığı yoğun bilgi yüklemesinin niçin işe yaramadığını
destekliyor. Ancak Barad ve ekibi, yaptıkları bir çalışmada sürpriz
sonuçlar almışlar. Deney, korku verici uyaranla (Küçük Albert
örneğindeki metal sesi), başta nötr olan uyaran (örnekteki beyaz ve
tüylü nesneler) arasındaki ilişkiyi sönmeye uğratarak tedaviyi mümkün
kılma konusunda yapılmış. Fobik hastalar, korktukları uyaran verilmeden,
başta nötr durdukları ve bu uyaranla beraber korkmaya koşullandıkları
nesneye düzenli olarak kısa ama yoğun seanslarla maruz bırakılmışlar. Bu
yolla tedavinin daha etkili olduğu görülmüş. Oysa ekip çalışmanın
başında, öğrenmenin zamana yayılması gerektiğini düşünmüş. Aradaki
ilişkinin sönmeye uğratılması aşamasında, maruz bırakma seanslarının
zamana yayılıp uzun süreç içinde tamamlanmasının daha etkili olacağı
sonucuna varmış. Ekip, klinik uygulamanın fobik hastalar üzerinde
yapılan maruz bırakma tedavisi seanslarının birkaç saat içinde, yoğun
biçimde kısa seanslarla tekrarlanması olduğunu açıklamış.
Barad ve ekibinin bulgusunun
niçin şaşırtıcı olduğu konusunda bir beyin fırtınası yaparsak, şöyle bir
açıklama mümkün olabilir: Ekip, koşullanma yoluyla öğrenmeden
bahsetmekte. Haliyle, ilkel bir öğrenme mekanizması söz konusu. Oysa
sınava çalışırken, bilişsel düzenlemeler, yorumlar gerektiren üst seviye
bir öğrenmeden bahsediyoruz. İşte ikisi arasındaki etkili yöntem
farklılığı da, bu kritik ayrımdan kaynaklanıyor olabilir.
Kaynak: Travis, J. (2004). Fear Not. Science News, 165.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)