Bu
içeriğimizde sizi Avustralya'da yaşayan ve zamanının büyük çoğunluğunu
küçük ve yaralı penguenler için hırkalar örmekle geçiren yaşlı bir adam
ile tanıştıracağız. Onun adı Alfred Date, içinde her geçen gün büyüyen
iyilik yapma aşkına asla karşı koyamayan ve bu aşk sayesinde yüzlerce yaralı penguene hayat olan bir adam.
2013
yılında gerçekleşen bir petrol sızıntısının ardından, Philip Adası'nda
yaşayan penguenlerin hayatı tehlikeye girmişti. Oldukça nadir rastlanan
ve yalnızca güney Avustralya/Yeni Zelanda civarında bulunan bu penguen
türünden yalnızca 32 bin tane kaldığı ve hepsinin Philip Adası üzerinde
yaşadığı yapılan araştırmalarla doğrulanmış durumda.
İşte yardım etmekten asla kaçmayan ve yüzlerce yaralı pengueni kurtaran Alfred'in hikayesi; Kaynak: http://mashable.com/2015/02/10/australia...
109 yaşındaki Alfred, emeklilik günlerini huzurevinde geçiren iyi yürekli bir adam.
Onun
oldukça deneyimli bir terzi olduğunu öğrenen iki hemşire, Alfred'den
penguenler için hırka örmelerine yardım etmesini istemişler. Bu teklif
Alfred'in reddedemeyeceği türdendi. Hemşireler tarafından tedarik edilen
ağır yünü kullanarak, 80 yıllık tecrübesini penguenler için kullanmaya
başlayan Alfred ortaya harika işler çıkarttı ve yüzlerce pengueni
kurtardı.
Dikiş ve örgü konusunda 'alaylı' olan yaşlı adam, bu
mesleğe 1930'lu yıllarda küçük yeğenine bir bebek ceketi örerek
başlamış. Alfred'in tam yedi çocuğu ve yirmi torunu bulunmakta. 2014
yılında The Daily Telegraph'da yayınlanan bir habere göre,
Alfred 1912 yılında gerçekleşen Titanic'in batışını hatırlıyor ve 1914
yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı'nı asla unutmuyor. Alfred'in
söylediğine göre uzun yaşamanın sırrı yalnızca sağlıklı ve düzenli bir
hayattan geçiyor.
Penguenler için hırka örme projesine dünyanın dört bir yanından destek gelmeye başladı.
Yaşlı Alfred'in çabalarının duyulması çok sürmedi ve Phillip Adası Penguen Derneği, penguenleri kurtarma çabalarına ortak olarak bu konuda takınılması gereken tavrı çok açık bir şekilde ortaya koydu:
"Bu
bir moda tasarım projesi değildir. Amacımız yalnızca petrol
sızıntısından dolayı zarar gören penguenlere yardım etmek. Çevreye
yayılan petrol, hayvanların tüylerinin birbirine yapışmasına ve böylece
soğuk suların bedenlerine kolayca girmesine neden oluyor. Böyle bir
durumda küçük penguenler hasta oluyor ve hayatlarını kaybediyor."
Petrolden
zarar görmüş penguenler derneğe geldiklerinde, her birine Alfred'in
diktiği hırkalardan verildi ve böylece tüylerini yalayarak zehirli madde
tüketmelerinin önüne geçilmiş oldu.
Bu
olayın duyulmasının ardından, dünyanın her tarafından insanlar
elleriyle diktikleri küçük hırkaları derneğe göndermiş. Şu anda ihtiyaç
halinde kullanılmaya hazır yüzlerce hırka derneğin depolarında tutuluyor
ve dernek şu an için hırka bağışı kabul etmiyor.
2001
yılında, yine Philip Adası civarında gerçekleşen bir kaza sonucu
çevreye petrol yayılmış ve 438 penguen bu durumdan etkilenmişti.
Phillip Adası Penguen Derneği'nin
internet sitesine göre, el örgüsü hırkalar kullanılarak kazadan zarar
gören penguenlerin %96'sı kurtarılabilmişti. Fakat penguenlerin şansı
her zaman yanlarında olmayabilir. Yetkililerin bu tarz kazalara bir son
vermeleri ve doğal hayatı tehlikeye aran uygulamalardan vazgeçmeleri
gerekmektedir.
Yardımsever yaşlı adam, yaşamasına yardım ettiği her penguenin ona büyük bir mutluluk verdiğini söylüyor.
Her
ne olursa olsun, yardımsever Alfred yetenekli ellerini boş tutmak
niyetinde değil. Arkadaşları için atkılar ve bebekler için küçük
şapkalar ören yaşlı adam, ondan istenen yardımlara "hayır" demeyi asla
beceremediği için oldukça mutlu.
9 Ocak 2015 Cuma
http://mikroskobikdunyam.blogspot.com.tr/ Sitedeki Yoruma İsteklerinizi Yazın lütfen
YER : Kayseri
Siz hiç karanlıkta iyi göremediğiniz için yakıt deposunun, tam dolup
dolmadığını çakmak yakarak kontrol etme cesaretini kendinizde buldunuz
mu? Kayseri şehirler arası otobüs terminalinde 38 AS 991 plakalı yolcu
otobüsüne mazot alan muavin Z. T. Deponun tam dolup dolmadığından emin
olmak için çakmak çakarak kontrol etmek ister. Sonuç; Buharlaşan mazotun
parlaması ve muavinin yanık tedavisi için hasta haneye kaldırılması.
YER : Diyarbakır
Lunaparkta gece bekçisi iki kafadar (zincirlerin ucuna bağlanmış
salıncaklardan oluşan) uçan sandalyelere biner ve mekanizmayı
çalıştırırlar. Ancak sandalyelerin merkezkaç kuvveti ile dönerek
açılmasından dolayı durdurmak için şaltere ulaşamazlar ve sabaha kadar
kimseye seslerini duyuramazlar... Bu bekçilerden biri hayatini
kaybetmiş,diğeri ise gördüğü uzun tedavilere rağmen eski sağlığına
kavuşamamıştır.
YER : Karabük
Siz demir çelik haddehanesinde çalışan bir isçinin, sigarasını yakmak
için 600 tonluk preslerin arasından emekleyerek geçtiğini ve 2.450
santigrat derecedeki fırına ulaşmaya çalışırken son sigarasını yaktığını
duydunuz mu?
YER : Giresun
Siz hiç birisinin, diş ağrısından kurtulmak için çenesine kursun sıktığını ve beynini dağıttığını duydunuz mu?.
YER : İstanbul, Sultan beyli
Yuttuğu sineği öldürmek için ağzına Shelltox sıkıp, zehirlenerek kendiside ölen zamane uyanığını .....
dersim.com alıntıdır
Kütahya'daki Zeus Bar'ın açılışındaki lazer gösterisi UFO sanılınca, yeni yılda lazer gösterisine izin verilmedi. 1 OCAK
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Konya'da içip silahlarına sarılan magandalar, Ereğli'deki 2 bin 900
yıllık İvriz Kaya Tapınağı'nı hedef aldı. Anıtın 'vurulan' burnu
kırıldı. 12 OCAK
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Samsun'da bir bankanın Mecidiye Şubesi'ni soyan Mehmet Murat Pas (22),
iki ay sonra aynı şubeye para yatırmaya kalkınca yakalandı. 14 OCAK
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bursa'da manavda sivribiber kalmadığını öğrenen Sezer Kırbıyıklı (30),
'Bu nasıl manav?!' diyerek domatesleri kurşunladı. 22 OCAK
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Zonguldak'taki 1. Hamsi Festivali'nde kurulan 2002 metrelik 'Dünyanın En
Uzun Mangalı' için Guinness Rekorlar Kitabı'na başvuruldu. Ancak 7bin
ızgaranın 2 bin 500'ü çalındı. 27 OCAK
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Erzurum'da tarihi koç heykelini evinin önüne çeşme yapmak isteyen adam yakalandı.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Adapazarı'nda İnsan Hakları Ulusal Komitesi Başkanlığı'nca mahkûmlar
arasında düzenlenen resim yarışmasında mansiyon kazanan Gültekin
Toker'in ödülü, tahliye olduğu için evine götürüldü. Polisi gören Toker
kaçtı, ödül için geldiklerini öğrenince döndü. 28 ŞUBAT
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
'Herkese bir cami' gerçek oldu
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Adana Kümes Hayvanlarını Koruma Derneği horoz dövüşü yaptırırken yakalandı. 3 NİSAN
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Antalya Büyükşehir Belediyesi, yurtdışından getirdiği timsaha 'Hıdır'
adını verince, Hıdır Gürcan adlı vatandaş bunu hakaret olarak algıladı.
'İnsan' Hıdır, savcılığa başvurdu. 4 NİSAN
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Erzurum'un Boşçakmak köylüleri, dört katlı apartman büyüklüğündeki kayayı, köylerine düşmesin diye halatla bağladı. 24 NİSAN
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sivas'ta 732 yıllık tarihi bir mermer, kimliği meçhul 'meraklılar'
tarafından, plastik olup olmadığının anlaşılması amacıyla kırıldı. 28
NİSAN
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bursa İnegöl'e bağlı 3 bin nüfuslu Cerrati Beldesi'ne 3 bin kişilik cami yapıldı. 29 NİSAN
Antalya'da iki kızıyla evden kaçan oryantal Hatice Topçu, eşi Celal
Topçu'nun pantolonlarını, 'Takip etmemesi için' yanında götürdü. 2 MAYIS
------------------------------------------------------------------------------------------------------
Zonguldak Limanı'na sığınan kuğuyu yediler.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Samsun'da kumaş yeme alışkanlığı bulunan adam, dayanamayıp eşinin çeyizini de yiyince, boşanma davasıyla karşılaştı. 5 HAZİRAN
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Buca Belediyesi'nin bedava elektriğini kullanan Kuran kursu, elektrik satarken yakalandı.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
178 ALO - RTÜK hattına başvuran biri, Sütaş reklamında gol atan inek
Ayraniç'in memelerinin görünmesinden şikâyetçi oldu. 16 TEMMUZ
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
POPSAV'ın 'Korsana Hayır!' eylemine katılan şarkıcılar Cağaloğlu'ndaki
valilik binasına yürüme kararı aldı. Ancak sıcak yüzünden vazgeçip
taksiye bindi. 31 TEMMUZ
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sanayi Bakanı Ali Coşkun, 'Bakar mısınız?' diye seslenen kadına yanıt
verdi: "Senin gibi kadına şimdiye kadar kimse bakmadı mı?" 7 AĞUSTOS
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Umut Sanat, Lara Croft filmi tanıtımı için 'Türk Croft' yarışması
başlattı. Kadın kahramanı canlandırmak için siteye 19 erkek başvurdu.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Asuman Krause, '1. Geleneksel Boru Döşeme Yarışması'na hakem oldu.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Malezya Kralı Kapalıçarşı'dan halı aldı. Kral'a ikram olarak çay getiren garsonlar, halılara çay döktü. 15 EYLÜL
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sakarya Devlet Hastanesi Acil Servisi'nde görevli sağlık memuru Serkan
Atasoy, eski gemi tayfası Cüneyt Veli'den iki saat yerine bakmasını
istedi. Veli, elini kesen bir adama dikiş atarken bir doktor tarafından
yakalandı. 4 EKİM
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
İzmir'de, İzmir ve Nürnberg Emniyet Güçleri arasındaki 'dostluk' maçı 3 -
0 devam ediyordu. Ancak Emniyet Müdürü Halil Tataş, 'Dostluk maçı
berabere bitmeli' diyerek takıma yenilme talimatı verdi. Bu da olmayınca
kaleciye 'Gol ye!' diye bağırdı. Maç 3 - 3 bitti. 5 EKİM
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
YER : Bozcaada
Bankamatikten para çekerken başka bir ülkede Elektrik çarpmasından ölmezsiniz. Türkiye'de ölürsünüz.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
YER : Adapazarı
Siz hiç arabası ile yolda giderken Radyoda duyduğu göbek havasıyla
coşup, göbek atmak için aracını kenara çeken ve otoyolda göbek atarken
arkadan gelen aracın altında kalıp ölen duydunuz mu. Söz konusu olay TEM
otoyolu Sapanca mevkiinde cereyan etmiştir.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
YER : Kocaeli, Dilovasi
Hangi ülkede bir gemi mühendisi, kontrol etmek için gemi kazanına
girdiğinde, biri başkası gelip kazan kapısını kapatır ve kazanı
ateşleyip ...
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
YER : Rize
Hangi ülkede; elektrik direğine yaslanıp, ayakkabısına giren tası
çıkarmak için ayakkabısını silkeleyen birisi, yoldan geçen bir başkası
tarafından (cereyana kapıldığı zannedilerek, kurtarmak amacıyla temas
etmeden) kürekle vurularak kurtarılmaya çalışılır?
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Dünyanın her yerinde insanlar berbere gidip tiras olurlar ama, Hiçbir
berber, rahatlatmak amaciyla müsterinin kafasini saga sola kanirtirken
adamin boynunu kirip onu öldürmemistir. Türkiye'de öldürmüstür.
Erzurum'da.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Örnegin, bir bankamatikten para çekmek için dügmeye bastiginizda elektrik çarpmaz ve ölmezsiniz ... Türkiye'de ölürsünüz.
iPodlar şarkı sayısı arttıkça ağırlaşıyor Araştırmacıların çalışmalarına göre, iPod ve iPhone gibi MP3 çalarların içlerinde ne kadar çok şarkı varsa, ağırlıkları da şarkı sayısına göre artıyor. Boş bir iPod ile dolu bir iPod arasındaki ağırlık farkı sadece 0.4 gram. Testlere göre boş 16GB iPhone 133.2 gram iken aynı modeldeki 3,500 şarkı içeren iPhone’un ağırlığı 133.6 gram.
Londralı taksi şoförlerinin beyni diğerlerinden daha gelişmiş
Bilim adamları uydulardan yararlanarak Londralı taksi şoförlerinin beyinlerinde yön bulma sistemini araştırdı ve ilginç bulgulara rastladı.
Taksi şoförlerinin beyinleri incelendikten sonra hipokampuslarının diğer insanlara oranla daha büyük olduğu keşfedildi. Hipokampuslar beyindeki ana merkzlerden birisidir. Hafıza ve bilgi depolamadan sorumludur. Kuşlarda ve hayvanlarda da olup yön bulmaya yardım eder. Araştırma, taksi şoförlerinin mesleklerini yaptıkça hipokampuslarının farkedilir bir oranda büyüdüğünü gösterdi.
Köpeklerin bizi anladıklarını mı düşünüyoruz?
İnsanların köpeklerin bizleri anlayıp anlamadıkları hakkındaki düşüncelerini araştırmak adına Pongracz, Miklosi ve Csanyi, Macar köpek sahiplerine anket yaptılar. Köpek sahiplerine köpeklerinin en çok hangi tür seslenmeyi anladıklarını sorduklarında listenin başında köpeğe yöneltilen sorular, birşey yapması için verilen izinler ve bir konu hakkında bilgi verme geldi. Anketin ikinci kısmında ise köpeklerinin emirlere ne kadar uyduklarını sorduklarında cevaplar şu şekildeydi:
• Her türlü koşulda köpekler kendilerine verilen emirlerin yüzde 31’ine uyuyor.
• Köpekler şartlar doğru olduğu zaman, emirlerin yüzde 53’üne uyuyor.
Gıdıklandığımızda gülmeye doğuştan mı programlıyız?
Profesör Clarence Leuba kendi çocuklarını gözlemleyerek gıdıklandığımızda gülmenin doğuştan olup olmadığını öğrenmeye çalıştı. 1933’te ilk çocuğunu gıdıklarken yüzünü maske ile kapatarak yüz ifadesinin görünmesini engelledi. İlk çocuğuyla yaptığı deney bozulunca deneye ikinci çocuğuyla devam etti ve kızını gıdıklarken kendisinin o güne kadar hiç gülmemesine rağmen kızının güldüğünü gördü.
Benzin ile Dizel arasındaki fark nedir? (İki dakikada Bilim)
Ntv’de yayımlanan ”İki dakikada bilim” programında her gün
farklı bilimsel olayların ele alındığı konulardan birisi Benzin ve
Dizel(Mazot) arasındaki fark. Eminim ki pompacı arabanıza yakıt koyarken
düşünmüşsünüzdür ”Neden dizel ile benzin” çıkarılmış diye. Tüm araçlar
için sadece benzin yahut dizel yakıt kullanılamaz mıydı? Ya da ikisini
birleştirip ortaya yeni bir tür çıkarılamaz mıydı?
İsterseniz, İki Dakikada Bilim programının bu mevzuyla ilgili görüşlerine bakalım
Nikola Tesla, bir çok insanın
kim olduğunu bırakın adını bile duymadığı, Dünyanın en önemli
mucitlerinden birisidir. Parayı ve zenginliği değil, insanlık için
yararlı olmayı hedefleyen Tesla’nın başına gelen en talihsiz olay işe
şöyle:
Bir yaz ve arkadaşlarını hemen hiç görmediği bir kız daha geçmek
üzereydi. Yoğun bir tempo ve kararlılıkla çalışmaya devam ediyordu.
Zaman zaman deneyleri hiç umulmadık yönlere sapıyordu ama böyle
zamanlarda da gülümseyerek, Lort Rayleigh‘ın uzmanlaşma hakkında verdiği
açık tavsiyesini hatırlıyordu.
Sonra birdenbire felakete kamçısını şaklattı. 13 Mart 1859 sabahı
saat 02:30′da, 33-35 South Fifth Avenue’daki laboratuvarda yangın
çıkmıştı. İçinde bulunduğu altı katlı bina yerle bir olmuş, hasar
ölçülemeyecek denli büyüktü. Kendisinin ve asistanı Kolman Czito’nun
büyük emek sarf ederek yaptıkları deney aletleri, bulundukları dördüncü
kattan ikinci kata inmişler, erimiş hurda metal yığınına dönmüşlerdi.
Hiç bir şey sigortalı değildi. Olsa bile kayıpları telafi edilemezdi.
Bir milyon doların bile deneylerinin sonuçlarını geri getiremeyeceğini
söylüyordu. Omuzları çökmüş, bitap ve üzgün bir halde sabahın ilk
ışıkları ile birlikte laboratuvarından artakalanların yanından ayrılacak
ve nereye gittiğini, zamanın nasıl geçtiğini fark etmeden, düşünmeden
soğuk New York sokaklarını arşınlamaya başlayacaktı. Johnson’lar telaşla
onu sık sık gittiği yerlerde aramaya konulmuşlardı.
Dünyanın dört bir yanından gazeteler trajediyi duyuruyorlardı: “Bir
yaşam boyu süren çalışmaların meyveleri kül oldu.” “Dahinin alın teri
silindi gitti.” Londra’da yayınlanmakta olan Electrical Worlden büyük kaybın mucidin bedensel çöküşü olduğunu yazıyordu. New York Sun’dan Charles A. Dana ise en büyük takdiri dile getiriyordu: “Nikola
Tesla’nın laboratuvarının içindeki harikalarla birlikte meydana gelen
yıkımı, kişisel bir felaket olmaktan çok uzaktır. Bu, bütün dünyanın
talihsizliğidir. Şu kadarını söylemekle kesinlikle abartmış olmayacağız:
Bu dünya üzerinde yaşayanlar arasında bu genç beyefendi kadar insanlık
için önemli olan kişilerin sayısı bir elin parmakları, belki de tek bir
elin parmağı kadar azdır.”
Radyo, telsiz enerji nakli ve güdümlü taşıtlar ya da sonradan X
ışınları olarak anılacak olan efektler konusunda ve endüstri için büyük
önem taşıyacak sıvı oksijen konusundaki çalışmalarında geldiği noktayı,
ancak yakın asistanları bilebiliyorlardı. Muhtemelen ilk kattaki benzinnedeniyle çıkan yangın sırasında bütün binanın patlamasına yol açanda bu maddeydi.
En sonunda, yangının ertesi günü Katharine tarafından kaleme alınan
duygusal bir mektup Tesla’ya kadar ulaşabilecekti. Onu her yerde
aradıklarını ve bu “telafi edilemeyecek kaybı” yaşarken ona destek
olabilmeyi umduklarını yazıyordu.
“Sanki yer yarıldı da içine girdin… Lütfen seni görmemize izin ver ki
bu korkunç düşünce zihinlerimizden silinsin” diye yalvarıyordu. “Bugün
bu felaketlerin boyutlarını daha içten idrak ettim ve gittikçe artan
endişem nedeniyle, sana mektuplarla iletemeyeceğim gözyaşlarımı
dökmekten bitap düştüm, sevgili dostum. Neden hemen bize gelmiyorsun,
belki sana yardım edebilirdik. Sana destek olamayacak kadar şefkatten
yoksun olduğumuzu düşünme…”
Davetlerini yanıtsız bırakan bu garip adamın hayatını ve mutluluğunu bu kadar çok etkilemesi onun için sorun değildi. Kaynak: Kitap: Zamanın Ötesindeki Deha – Tesla, S.105 – 106 renklist
Madde nedir?
Klasik manada, madde evreni dolduran, hacmi olan nesnelerdir. Aslında yetersiz tanım!…
F=m.a şeklinde ifade edilen denklemi F/a=m şeklinde dönüştürürsek nasıl
ifade ederiz? Sonuçta denklemlerin de birer fiziksel açıklaması var!
Madde, aslında aklınıza gelebilecek masa, sandalye, çilek, havuç,
bilgisayar, su, element, atom, gezegen veya buna benzer hacim kaplayan
nesnelere verilen isimdir. Maddenin özü nedir?
Maddenin yapıtaşları atomlardır. Mesela bugün doktorlardan sık sık
duyduğumuz, kalsiyum tüketin, magnezyum tüketin şeklindeki öneriler
aslında madde önerisidir. Biz de aslında madde bileşenleriyiz. Atomlar
ise çekirdek ve elektronlardan oluşuyor. Elektronlar ışık hızının
altında bir hızla çekirdek etrafında dönmektedir. Çekirdek, nötron ve
protonlardan oluşuyor. Protonlar ise uud kuarklarından, nötronlar ddu
kuarklardan oluşur. Cerndeki deneylerde bu parçacıklar da kafa kafaya
çarpıştırılarak daha alt mertebede hangi parçacıkların olduğunu
gösterecek. Aranan bir özel parçacık var aslında, bunlara girersek
çıkamayız. Aranan olay maddenin özünde ne var? cümlesidir.
Maddenin özüne bakıldığında parçacıklardan oluşuyor, fakat bu
parçacıkların antileri dediğimiz karşıt yüklü olanları da var ki bu
parçacıklar bir araya gelince madde yok olup yerini enerjiye bırakıyor.
Bu da maddenin özünün karmaşık bir yapıdan oluştuğunun bir göstergesi. Madde ve Enerji arasındaki ilişki nedir?
Einstein’in müthiş bir denklemi olan E=mcc veya Enerji=kütle x ışık hızı x ışık hızı şeklindedir.
Bu formül aslında maddenin enerjiye dönüştüğünün bir ispatıdır. Bu
çeşitli deneylerden kanıtlanabildiği gibi. Radyasyon yayan maddelerden
de muhakeme yapabilirsiniz. Sonuçta radyasyon da bir enerji ise ve madde
bu enerjiyi kendiliğinden yayıyorsa, demek ki madde enerjiye dönüşüyor
demelisiniz!
Madem madde enerji ile orantılı, öyleyse madde ile dolup taşan bu
evrende neden soğuktan donuyoruz? Yani neden maddeyi enerjiye dönüştürüp
kullanmıyoruz? Einstein ne demek istiyor bu denklemlerle?
Bu konuya sadece on dakikanızı ayırıp düşünmenizi istirham ediyorum.
Düşünmek beyin elektrik aktivitenizi artıracak ve sizi mutlu edecektir.
Beyninizi düşünüp sorgulamaktan alıkoyan tüm düşünce sistemlerini silin,
öyle düşünün! Madde Antimadde nedir?
Şu gördüğünüz nesnelere karşılık gelen bir de bunların antisi yani
ters yüklü olanları var. Bu hakikaten gerçek. Basit bir örnek verelim,
mecliste elini kolunu sallayarak birbirine parmak sallayan şahısların
parmaklarının atomlarının dizilişini hesaplayıp bunlara karşılık bir
anti parmak oluşturur meclise sokarsanız o parmak sallayanların
parmakları yok olur! Abartmıyorum! Madde ile bu maddeye karşılık gelen
ters yüklü madde birbiri ile çarpışırsa yok olup yerini ışığa bırakıyor.
Yani madde + anti madde = enerji
Son zamanlar madde anti madde tartışması da böyle, ölüm olayı da belki
bizim antimizin gelip bizi bulması olayıdır. Acaba Azrail bir anti madde
midir? Sonuçta melekler enerji kökenli! Bu yüce kitapların
açıklamalarında böyle geçer. Yani meleklerin enerji kökenli olduğunu
yazıyor. Tabi bu bir benzetme demekte fayda var. Aksi halde antimaddeye
tapan bir insanlık yaratma peşinde değilim. Muhakeme yapmanız mecazları
görmeniz açısından faydalı olacaktır. Bakınız: Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran dili adlı eserinde meleklerin bir tür güç kuvvet olduğundan bahseder. Kaynak: Gediz DEMİR ve renklist
Yılan ya da örümcekler
kalbinizin daha hızlı çarpmasına neden olur mu? Ya da topluluk önünde
bir konuşma yapmanız gerekse, avuç içleriniz nemlenmeye başlar mı? Tüm
bu durumlar, pek çok insan için adrenalinin neden olduğu stres tepkisini
tetikler. İlginç olan şu ki bu korku davranımları, panik ataklarda da
görülebileceği gibi görünürde bir tehlike ya da herhangi bir neden
olmasa bile tetiklenebiliyor.
Psikolog ve nörologlar, bu
korku davranımıyla nasıl başa çıkılabileceği konusunda araştırmalarına
devam ediyorlar. Korkulardan kurtulmak, korku veren anıları bellekten
silmek gibi basit bir işlem değil. Bunun yerine fobik kişi, bu korkuyu
tetikleyen anı ya da uyarıcıya sürekli olarak maruz kalarak korku
tepkisini bastırmayı öğrenmeli. Boston Üniversitesi’nin Kaygı
Bozuklukları Merkezi Yöneticisi David Barlow, bazı fobiler için böylesi
bir maruz bırakma tedavisinin %90 oranında başarılı olduğunu söylüyor.
Araştırmacılar, çoğu fobi ve diğer korku hastalıklarının bir şekilde koşullanılmış davranımlar olduğunu ileri sürüyorlar.
Araştırmacılar, çoğu fobi ve
diğer korku hastalıklarının bir şekilde koşullanılmış davranımlar
olduğunu ileri sürüyorlar. Yaklaşık bir yüzyıl önce Rus fizyolog Ivan
Pavlov’un klasik koşullanma deneyi, hayvanların belli uyarıcılara belli
fizyolojik yanıtlar vermeye koşullanabileceğini, bu sayede bu
fizyolojik yanıtların öğretilebileceğini kanıtlamıştı. Bu çalışmadan
yola çıkan Amerikalı psikolog Watson ise, “Küçük Albert ve Beyaz Sıçan”
adıyla anılan ünlü deneyini tasarlamıştı. Deneyde, 11 aylık uysal bebek
Albert’e ne zaman beyaz bir sıçan gösterilse, onu oldukça korkutup
ağlamasına yol açan bir metal sesi de beraberinde eşlik etmişti. Bir
süre sonra beyaz sıçana da ağlama tepkisi veren Albert, bu tepkisini pek
çok beyaz ve tüylü nesneye genelleyerek tavşandan, köpekten, hatta ve
hatta sakalları dolayısıyla Noel Baba’dan bile korkmaya başlamıştı.
Albert’in bu davranımı pek çok psikologca “koşullanılmış korku
davranımı” olarak adlandırıldı.
Korkunun önüne nasıl geçilir?
Tahmin edersiniz bugün,
psikologlar etik nedenlerden ötürü küçük Albert gibi bebekleri
kullanmayı tercih etmiyorlar. Konu üzerinde yapılan deneyler
kemirgenlerle yürütülüyor. Bulgular şöyle olmuş: Organizma, korku verici
uyarıcıyla (metal sesi) özdeşleştirilen nesne ya da özellik (beyaz ve
tüylü olma durumu)’ e bu korku verici uyaran olmadan düzenli olarak
maruz bırakıldığında fobik tepki sönmeye uğruyor, ancak yeni bir
çevrede, ya da stresli şartlarda tekrar geri geliyor. California
Üniversitesi’nden Mark Barad bu durumu şöyle açıklıyor: “Sönme,
baskılayıcı bir öğrenme paradigmasıdır; deneyimlenen ilk korkunun
silinmesi değil.”
Barad’ın üzerinde durduğu bir
diğer önemli noktaysa, öğrenmenin zaman aralıklarına dağıtılarak
gerçekleştirilmesi gerektiği. Bu gerçeklik, öğrencilerin sınav öncesi
gece yaptığı yoğun bilgi yüklemesinin niçin işe yaramadığını
destekliyor. Ancak Barad ve ekibi, yaptıkları bir çalışmada sürpriz
sonuçlar almışlar. Deney, korku verici uyaranla (Küçük Albert
örneğindeki metal sesi), başta nötr olan uyaran (örnekteki beyaz ve
tüylü nesneler) arasındaki ilişkiyi sönmeye uğratarak tedaviyi mümkün
kılma konusunda yapılmış. Fobik hastalar, korktukları uyaran verilmeden,
başta nötr durdukları ve bu uyaranla beraber korkmaya koşullandıkları
nesneye düzenli olarak kısa ama yoğun seanslarla maruz bırakılmışlar. Bu
yolla tedavinin daha etkili olduğu görülmüş. Oysa ekip çalışmanın
başında, öğrenmenin zamana yayılması gerektiğini düşünmüş. Aradaki
ilişkinin sönmeye uğratılması aşamasında, maruz bırakma seanslarının
zamana yayılıp uzun süreç içinde tamamlanmasının daha etkili olacağı
sonucuna varmış. Ekip, klinik uygulamanın fobik hastalar üzerinde
yapılan maruz bırakma tedavisi seanslarının birkaç saat içinde, yoğun
biçimde kısa seanslarla tekrarlanması olduğunu açıklamış.
Barad ve ekibinin bulgusunun
niçin şaşırtıcı olduğu konusunda bir beyin fırtınası yaparsak, şöyle bir
açıklama mümkün olabilir: Ekip, koşullanma yoluyla öğrenmeden
bahsetmekte. Haliyle, ilkel bir öğrenme mekanizması söz konusu. Oysa
sınava çalışırken, bilişsel düzenlemeler, yorumlar gerektiren üst seviye
bir öğrenmeden bahsediyoruz. İşte ikisi arasındaki etkili yöntem
farklılığı da, bu kritik ayrımdan kaynaklanıyor olabilir.
Kaynak: Travis, J. (2004). Fear Not. Science News, 165.
Yaptığı tercihlerden
daha sonra pişman olan tek canlı insan değil. Farelerin de geriye dönüp
değişiklik yapmak istediği anlaşıldı.
Farelerin, daha önce insan dışında hiçbir memelide rastlanmayan biçimde, pişmanlık hissine sahip oldukları ortaya çıktı.
Araştırmacıların
’restoran sırası’’ adını verdiği test, farelerin yemeklerine ulaşmak
için beklediği sürenin, tercihlerini ve daha sonra bu tercihlerle ilgili
davranış farklılıklarını belirledi.
Minnesota
Üniversitesi Profesörü David Redish’in BBC Nature News’e yaptığı
açıklamaya göre, test bir restorantta sırada beklemeye benzetiliyor.
Fareler bazı durumlarda güzel yemekler sunulan,
fakat beklemesi z aman alan taraftan vazgeçip daha az lezzetli
yiyeceklerin olduğu tarafı tercih ediyor.
Fakat
bu durumda sık sık geriye dönüp önceki restorana baktıkları
gözlemleniyor. Lezzetli yiyecekler için beklemeye daha meyilli oldukları
anlaşılan farelerin bu hareketi, onların bireysel tercihlerinin
olduğunu gösteriyor.
Profesör
Redish’e göre, bu testte önemli olan nokta pişmanlık ile
hayalkırıklığını birbirinden ayırmak. Bunu yapmanın yolu ise farelerin
bireysel tercihlerini yapmalarına izin vermek.
Tercihlerin
gözlenmesi iyi ile kötü seçimler arasındaki ayrımı da ortaya çıkarıyor.
Farelerin bazen iyi olanı atladıkları ve kötü tercihlerle yüzleştikleri
farkediliyor.
Nature Neuroscience’ta yayımlanan bu araştırma, pişmanlığın sadece insana has bir duygu olmadığını gözler önüne seriyor.
İnsan
beyninin orbitofrontal korteks adlı parçasının pişmanlık sırasında
aktif olduğunu söyleyen Profesör Redish, bir hata yaptıklarını
farkettiklerinde farelerin beyinlerindeki aynı bölgenin de uyarıldığını
söylüyor.
2012 tarihinde ilk kez hadron
çarpışmasını gerçekleştiren ve dünyada en büyük ilklerden birine imza
atan bilim insanları artık bir atomu üç metre öteye gönderebiliyor.. Bu
sonuçla hareket edilecek olursa insanların ışınlanması
artık hayal değil. Bilim adamları uzak bir tarihte
(Kesin olarak herhangi bir zaman diliminden bahsedilemiyor. ) insanların
Uzay Yolu serisindeki gibi ışınlanarak bir yerden başka yere
nakledilmelerinin mümkün olacağını açıkladı. Araştırmacılar, atomun
taşınması gibi insan da dahil olmak üzere büyük nesnelerin
ışınlanmasının fizik kurallarına aykırı bir durum olmadığını
belirttiler.
Hollanda’da Delft Teknoloji Üniversitesi görevli olan Profesör
Robert Hanson şunları aktardı: “Atomları ışınlamayı başardık. Temelde
atomları bir yerden başka bir yere teleport edebiliyorsak prensip olarak
kendimizi de ışınlayabilmemiz mümkündür. Ama yine de bu ancak uzak bir
gelecekte mümkün olabilir.”
Kayynak:renklist